Geçen gün birkaç arkadaşımı hakkımda konuşurken yakaladım! İyi ki de yakalamışım, en beğendikleri özelliğimin, yardımsever olmam olduğunu öğrenince hem şaşırdım hem de gururlandım. Evet, yardımsever olmak için özel bir çaba gösteririm ama hiç farketmeden bunun dikkat çekici bir özelliğim haline geldiğini öğrenmem güzel bir sürpriz oldu.
Genç bir yetişkin olarak özellikle yirmili yaşlarda insan kendisi hakkında duyduklarına epeyce şaşırabiliyor çünkü henüz taşlar yerine oturmamış ve kişisel farkındalık tam anlamıyla gelişmemiş oluyor. Geçen yıllarla birlikte öyle zamanlar geliyor ki insan kendinden bir hayli emin halde hakkındaki herşeyi bildiğini düşünmeye başlıyor. Peki gerçekten de hakkımızdaki herşeyi bildiğimize dair olan bu inancımız doğru mu?
1955 yılında iki bilim adamı, Joseph Luft ve Harry Ingram, insanların kendileri hakkında bazı şeyleri göremediklerini ya da bilmediklerini basit bir teori ile ortaya koymuşlar. “Johari Penceresi” denen bu teoriye göre kendimize dair bizim bildiklerimiz ya da başkalarının bildikleri dört ana alanda tanımlanıyor.
I.Açık alan: Kişinin kendisinin ve aynı zamanda başkalarının haberdar olduğu davranışları ve düşünceleri.
II. Kör Alan: Kişinin kendisi hakkında bilmediği ancak başkalarının onun hakkında bildiği davranış ve düşünceleri. Bu basit bir bilgi olabileceği gibi, kişinin doğrudan yüzleşmekte zorlandığı (ancak başkaları tarafından görülebilen) yetersizlik duygusu, yetkin olamama, değersizlik, reddedilme, vb. konular da olabilir.
III. Gizli (Saklı) Alan: Kişinin kendisinin bildiği ancak başka kişilerin bilmesini istemediği davranış ve düşünceleri.
IV. Bilinmeyen Alan: Kişinin kendisi tarafından da, başkaları tarafından da bilinmeyen davranış ve düşünceleri.
İster bir arkadaş sohbetinde, ister kurumsal bir yapıdaki performans uygulamasında aldığınız geri bildirimlerin tümü çok değerli çünkü onlar “kör alanınızı” daraltırken, “açık alanınızı” genişletmenin en önemli yolu.
Görseller: Google Images