Okul Sonrası Yaşama Adım Atarken Yeni Mezunlara Öğütler

Bu blog postumda geçtiğimiz yıl bu vakitler Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Çekmeköy şubesinde yeni mezunlar için hazırladığım konuşmanın metnini paylaşıyorum.

 

Sayın Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Yöneticileri ve Üyeleri, Değerli Konuklar ve siz Sevgili Mezunlar ve Öğrenciler,

Öncelikle bu özel günde beni buraya davet ettiğiniz için teşekkür ederek konuşmama başlamak istiyorum.

Seçeceğiniz meslek ya da yol ne olursa olsun başarınızı belirleyecek olan, sizlerin olaylara nasıl yaklaştığınız, karşısınıza çıkan farklı, beklenmeyen durumları nasıl ele aldığınızdır. Bununla ilgili olarak, bugün sizlerle iki hikaye paylaşmak istiyorum. Bu hikayeler, ülkemizdeki hatta Amerika’daki askeri okullarda öğretim gören her öğrenci ile paylaşılan gerçek hikayelerdir.

Birinci hikaye bir mektupla ilgili.

1900’lü yılların başında Küba – Amerikan Savaşı sırasında, İspanya Ordusu’nu tecrit edebilmek için, General Garcia’nın ordusuna talimat göndermek gerekmişti. Amerika Birleşik Devletleri başkanı Mc Kinley, General Garcia’ya bir mektup yazdı. Mektubun süratle yerine ulaşması gerekiyordu. Garcia hakkında bilgi yoktu, neredeydi, nasıl gidilirdi, hepsi meçhuldü. Mektubu götürmesi için Teğmen Rowan görevlendirildi. Teğmen Rowan mektubu aldı, torbasına koydu, gitti, döndü, tekmilini verdi. Garcia kendisine ulaştırılan bu talimata uyacaktı.

Teğmen Rowan mektubu alınca:

* Bu Garcia da kimdir?
* Nerede bulunuyor?
* Oraya nasıl gidilir?
* Atla mı, trenle mi?
* Harcırahımı kim verecek?
* Arkadaşım Thomas ata daha iyi biner, onu gönderseniz olmaz mıydı?
* Eşim biraz rahatsız, hem bu hafta izin sırasındaydım’ demedi.

Teğmen Rowan dört gün sonra Küba kıyılarına ulaştı, ormanlara dalarak üç haftalık bir seyahati yaya olarak tamamladı, dağlarda ve ormanlarda arayarak General Garcia’yı buldu.

İşte dünyanın her yerinde, her gün, milyonlarca yöneticinin Garcia’ya gönderecek mektubu var ve bu mektubu iletecek Teğmen Rowan’lara ihtiyacı var. Siz yeni mezunlardan beklenen sadece bir dizi teorik bilgiye sahip olmanız değil; istenen, görevleri sonuçlandırma yetkinliğine de sahip olmanızdır.

 

İkinci hikaye ise bir yöneticiye dair. Şimdi hikayeyi bu meçhul yöneticinin ağzından dinleyelim:

Bir gün, her yönetici gibi meşgulken odama giren bir çalışan bana: “Efendim, siz birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan birisini bir üst pozisyona terfi ettirdiniz. Yaş ve kıdem bakımından aramızda hiç bir fark yok, öğrenimimiz de aynı. O benden daha yakışıklı da değil. Böyle olduğu halde beni hala terfi ettirmiyorsunuz” dedi.

Ben ise dalgınlık halinde mırıldandım. “Sokakta bir gürültü var. Duyuyor musun? Nedir acaba?”
“- Gidip sorayım efendim” diye çalışan can sıkıntısı ile cevap verdi.
Biraz sonra döndü: “- Bir kamyon yolu tıkamış efendim…”
“- Yükü neymiş?” diye sordum. “- Gidip bakayım efendim…”
Biraz sonra döndü: “- Arabanın yükü bir sürü çuval efendim.”
“- Çuvallarda ne varmış?” “- Gidip bakayım efendim.”
Biraz sonra döndü. “- Çuvallarda çimento varmış efendim…”
“- Nereye gidiyormuş bu kamyon?” “- Gidip bakayım efendim.”
Biraz sonra dönüp cevap verdi: “- ABC inşaat şirketinin merkez şantiyesine gidiyormuş efendim…”
“- Çok güzel” dedim, “Şimdi bana terfi eden arkadaşını çağırır mısın lütfen? Hani haksız yere terfi eden arkadaşın.”

Terfi eden çalışan geldi.
Ben mırıldandım: “- Sokakta birtakım gürültüler oluyor nedir acaba?” “-Gidip bakayım efendim.”

Döndüğü zaman şöyle cevap verdi:

“- Kırk çuval Portland Çimentosu yüklü araba. Çimentoların menşei New Orleans. ABC inşaat şirketinin merkez şantiyesine gidiyormuş. Uluslararası Ulaşıma ait bir kamyon, çuvalları istasyondan almış. Kamyonun lastiklerinden birisi yarı yolda patladığı için yolu tıkamış, şimdi lastiği değiştirmeye çalışıyorlar.”

Ben de bundan yirmi yıl kadar önce Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olurken birçok yeni mezun gibi ne yapacağıma dair çok da bilinçli bir kariyer yolu çizerek mezun olmamıştım, iş yaşamı benim için nasıl gideceğini bilmediğim gizemli bir başlangıçtı. Okul sırasında yaptığım projelerle bazı şirketleri görmek ve orada yapılan işlerle ilgili bilgi edinme şansım olmuştu. Mezuniyetten kısa bir süre sonra, okuldayken bir araştırma ödevi için görüştüğüm Bankanın, çalışmayı çok istediğim eğitim departmanında, iş yaşamına başlayabilmiş olmam çok iyi bir fırsat olmuştu. Seçtiğim mesleği ve çalıştığım işimi sevmem de iş yaşamı ile ilgili olumlu-olumsuz ne yaşarsan yaşayım yoluma devam etmemi sağladı.

Sizler de şu anda iş hayatına başlarken, başka bir dünyanın kapılarını aralıyorsunuz. Birçoğunuzun okulda iken stajlar  veya şirketlerde projeler yaptığınızı tahmin ediyorum, bu size bir fikir vermiştir. Şu anda belki en çok odaklandığınız şeyin “işe girmek” olduğunu da tahmin ediyorum; ama inanın “işte kalmak” “işe girmek” ten çok daha fazla efor gerektirecek. İşe girmekte ya da iş için gereken bilgi ve becerileri öğrenmekte hiç birinizin çok da zorlanmayacağını düşünüyorum. İş yaşamındaki en önemli faktörler, kişinin “kendisiyle”, “karakteriyle” ilgili olanlar. Bunlar için gerçekten üzerinde düşünmeniz ve kendinizle ilgili farkındalık oluşturup stratejiler geliştirmeniz gerekiyor.

Eğitim sistemimiz içinde, en fazla ön plana çıkan, bilginin öğretilmesi ve kişiye bir meslek edindirilmesi. Bunun için birçok bilgiyi neredeyse ezberleyip birçok sınavı yüksek notlarla geçmeniz gerektiğini tahmin ediyorum. Bütün bu süreci yaşarken, karakteriniz ne derece gelişmiş, gerçek hayata ne kadar hazırsınız maalesef okullarda buna dair hiçbir şey yapılmıyor. Hala birçok üniversitede, kalabalık sınıflarda, derslerde neredeyse söz almadan mezun olanlar var. Ancak iş yaşamında gördüğüm en önemli şeylerden birisi; bir kişi “yaşama dair” ne kadar hazırlıklıysa, “iş yaşamına” da o kadar hazırlıklı oluyor. Yani “hayat başarısı”, “iş başarısını” da getiriyor. Bir süre sonra siz de göreceksiniz, sınıfın en çalışkanı bir şirketin en tepe yöneticisi olmamış olacak ya da arkadaşlarınızdan, sahip oldukları iyi işlerine rağmen, yaşamla ilgili tatminsizlik, mutsuzluk yaşayanlar çıkacak. Herşeyden önce kendinizi tanımanız, sahip olduğunuz güçlü ve zayıf yönlerinizi bilmeniz gerekiyor. Bunun için beş ayrı zekadan bahsedeceğim.

  • Mantıksal Zeka
  • Duygusal Zeka
  • Sosyal Zeka
  • Beden Zekası
  • Ve Vicdani Zeka

  • Mantıksal zeka: Size idealist olmayı, hayal kurmayı, geleceği tahmin etmeyi, hayatta atacağınız adımlarla ilgili strateji oluşturmayı, kendinize inanmayı, güvenmeyi sağlar.
  • Sosyal Zeka: Size iş birliğine açık olmayı, güven verici olmayı, risk değerlendirmesi yapmayı, kriz yönetimi yapmayı, aktif dinleyici olmayı, çözüm odaklı karar vermeyi, başkalarının duygu ve ihtiyaçlarını, haklarını dikkate almayı ve aile bağlarını güçlendirmeyi sağlar.
  • Bedensel zeka: İç disiplini, realist olmayı, hedefe kilitlenmeyi, kararlılığı, çeldiricilere ket vurmayı sağlar.
  • Duygusal Zeka: Duygularını ifade edebilmeyi, kendi duygularıyla birlikte diğer insanların duygularını da anlayabilmeyi, engellere ragmen yola devam etmeyi, uzlaşmacı olmayı, yeni deneyimlere ve kendini geliştirmeye açık olmayı sağlar.
  • Vicdani Zeka: İç sesi dinlemeyi, iç ve dış sorumluluk almayı, hesap verebilirliği, etik değerlere sahip olmayı, alçakgönüllü olmayı, dürüstlük ve ilkeliliği sağlar.

Lütfen iş yaşamına adım atmak üzere olduğunuz bu aşamada, sizlerle paylaştığım bu özellikler üzerinde düşünün ve bunlarda geliştirmeniz gereken yönleriniz var mı belirleyin. Sonra kendinize bir gelişim planı yapın.

Buraya gelmeden önce, bir yeni mezun neleri bilmek ister diye düşünürken bir liste yaptım. Bu listeye, neleri dahil edeceğime ise kendi deneyimlerime ve özellikle iş hayatında aldığım / gördüğüm derslere dayanarak karar verdim. Şimdi sizlere faydalı olabileceğini düşündüğüm bazı tavsiyelerimi paylaşacağım:

  • İlk mezun olduğunda, insan çoğu zaman hızla para kazanmaya başlamak istemenin de verdiği telaşla, ilk işini seçiyor. Ancak bu şekildeki seçimler kalıcı olmuyor. Hiçbir şirket amacı sadece para kazanmak olan bir kişiyi uzun süre bünyesinde barındırmıyor, çünkü her zaman o işi daha çok isteyen başka bir kişi var. Bu nedenle sevmediğiniz bir işte sadece para için devam etmeyin.
  • MIT’den Organizasyonel Bilimci Edgar Schein’a göre “kariyere başlangıç dönemlerindeki kariyer kararları sıklıkla, kariyer yolu hakkında doğru olmayan bilgiye dayanmakta.” Dolayısıyla, iş dünyasında birkaç yıl geçirdikten sonra yetenekleriniz, ihtiyaçlarınız ve değerleriniz hakkında daha doğru değerlendirmeler yapabilirsiniz. İlk işinizde tüm çabanıza rağmen yanlış bir kariyer ya da şirket seçimi yaparsanız bundan dolayı kendinizi suçlamayın. Bu olabilir ve pek çoğumuzun yaşadığı bir tecrübedir. Bir gün işe gitmek için kendinizi yataktan çıkmayı istemeyecek bir ruh halinde bulabilirsiniz. Önemli olan bu değerlendirmeyi yapmak ve olabildiğince hızlı bununla ilgili aksiyona geçebilmekdir. Bazı örnekler verirsem; yöneticilere koçluk yapan bir makina mühendisi, bankada bireysel bankacılık departmanında çalışan bir mimar, İngilizce Öğretmeni olup satış yapan arkadaşlarım var. Sizi ne mutlu ediyorsa o yola farkettiğiniz noktada girebilirsiniz.
  • Eskiden bu kadar yaygın değildi. Şimdi Erasmus, Work & Travel derken, okul döneminde bile farklı kültürleri tanımak daha kolay hale geldi. Farklı kültürleri tanımaya devam edin, olabildiğince çok seyahat edin ve henüz başlamadıysanız mutlaka İngilizce öğrenin. Artık küreselleşmiş bir pazardayız, şirketler nerede olduğuna bakmaksızın en iyi yeteneği işe almak istiyorlar. Linkedin üzerinden size dünyanın bambaşka tarafından birisi ulaşıp bir iş fırsatı ile ilgili konuşmak isteyebiliyor.
  • Ustalık çıraklık ilişkisi şimdi mentorlar ve menteeler olarak devam ediyor. İdealinizdeki hayatı yaşamış mentorlar edinin. Mentorunuz için seçici olun. Sizin destekleyebilecek ve desteklemeye vakti olacak kişi gerçekten fark yaratacaktır. Böyle bir kişi, kendisinin seviyesine gelmek için size ne yapmanız gerektiğine dair adım adım bilgi verebilir. Hatta görüşmeleriniz sonunda, idealinizdeki işin size uygun olmadığını bile farkedebilirsiniz.
  • Kariyerinizdeki erken dönemde gerektiğinde riskler alın, kariyer yolunuzu değiştirmekten korkmayın. Bu yeni dünya düzenindeki ekonominin öğrettiği şey “risk almama”nın riskli olduğu. Başarılı olsanız da, olmasanız da, risk almak sizi ileriye taşır. Başarılı insanların kariyer hikayelerine baktığınızda risk almanın önemli özellikleri olduğunu ve kariyerlerindeki bu dönüm noktalarını iyi değerlendirdiklerini göreceksiniz.
  • Çok okuyun. Maalesef iş yaşamında en fazla gördüğüm şeylerden birisi, okulun bitmesiyle birlikte okumayı durdurmuş iş insanlarının varlığı. Okumak size derinlik kazandırır, olayları farklı bakış açılarıyla değerlendirmenize katkıda bulunur. Bu sayede yenilikleri herkesten önce görebilir, uygulayabilir ve işinize katkıda bulunabilirsiniz.
  • Size verilen çok basit bir işi bile ciddiye alın. Eğer doğru ve hatasız yapamıyorsanız, daha büyük sorumluluklar almaya aday olamazsınız.
  • Laptop ve akıllı telefonunuzdan çok insanlarla zaman geçirin, ilişkilere yatırım yapın. İnsanlarla yüzyüze iletişim kurun, göz teması kurun, empati gösterin.
  • İş sonuçlarınızı ölçün ve bunlardan vaka çalışmaları oluşturun. Yeni mezunların CV’leri genelde aynı gözükür. Benzer eğitim, deneyim, okul aktiviteleri. Kendinizi bir iş deneyimi içinde elde ettiğiniz “sonuçlar”la ayırt edebilirsiniz. Çalıştığınız şirkete yaptığınız sayısal katkılar, karı arttırmak, maliyetleri azaltmak gibi. Her zaman projelerinizi ölçün, aldığınız sonuçlarla ilgili kayıt tutun. Bu size ileride terfi almanızda da en fazla destek olacak şeydir.
  • Kendinizi gelecekle ilgili “pozisyonlamak” için bugününüzden fedakarlık etmeye hazır olun. Arkadaşlarınız gezerken çalışmak gibi. Her istediğinize hemen şimdi kavuşmanız mümkün değil, bu nedenle gelecekte kendinizi daha iyi bir yerde görmek için bugün itibari ile sıkı bir şekilde çalışmanız gerekir.
  • Bu arada bir olmazsa olmaz; “dürüstlük”. Hala iş hayatında mutlaka sahip olunması gereken bir özellik.

Sözlerimi bitirirken; Alice Harikalar Diyarında’yı okuduysanız, güzel bir cümle vardı, onu hatırlatmak istiyorum;

‘Nereye gideceğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin hiç bir önemi yoktur.” Mutlaka bir idealiniz, bir hayaliniz olsun.

Kendinize güvenin, inanın.

Yolunuz açık olsun…

 

Mutluluk Projesi

Birkaç yıl evvel kızkardeşim geldi ve dedi ki “Tam sana göre bir kitap okuyorum. Bitirir bitirmez vereceğim. Kitabın ismi ‘Mutluluk Projesi’ ve New York Times en çok satanlar kitap listesinde bir numara olmuş. Yazar kitapta kendini anlatıyor ve neredeyse tam sen.” “Ne yani New York’lu bir kadınla biz birbirimize çok mu benziyoruz?” “Heyecanla evet, evet” dedi. “Senin yapmaya çalıştığın ve bir sürüsünü yaptığın şeyleri o bir projeye dönüştürmüş ve bir yıl boyunca uygulamış. Üstelik de senin gibi iki kızı var!”

Merakımı kız kardeşim kitabı bitirip getirene kadar erteledim. Çocukluktan gelen bir huyumdur, merak ettiğim bir kitaba başladığımda bitirmeden rahat edemem. Kitap, iş ve çocuklarla dolu geçen zamana rağmen kendine bir yer buldu ve bir haftadan kısa bir sürede bitirdim. Gerçek bir sürprizdi! Birisi kendini daha mutlu olmaya adamış, bunu bir proje haline getirip bir yıl boyunca uygulamış ve deneyimlemelerini kaleme almıştı. Bu arada muhteşem bir literatür taraması ile de kavramsal açıdan mutluluğa dair herşeyi okuyan yazar, deneyimleri ile literatürü harmanlamıştı. Mutluluğu artırmak üzere her ay bir konuya odaklanan proje 12 aya yayılmıştı. Belki bunların çoğu hepimizin parparça uyguladığı taktiklerdi ama bu taktiklerin hiç bu kadar sistematik ele alınabileceğini düşünmemiştim. Aylara göre yazarın mutluluk projesi konuları şunlardı:

Ocak – Enerjini artır: Canlılık • Daha erken yat • Daha iyi egzersiz yap • At, onar, düzenle • Sürüncemede kalmış bir işi hallet • Daha enerjik davran

Şubat – Aşkı hatırla: Evlilik • Söylenmeyi bırak • Övgü ya da takdir bekleme • Doğru kavga et • Dertlerini başkasının sırtına yıkma • Sevgini kanıtla

Mart – Daha yükseği hedefle: İş • Bir blog başlat • Başarısızlığın keyfini çıkar • Yardım iste • Akıllı çalış • Yaşanan anın keyfini çıkar

Nisan – Rahatla: Ebeveynlik • Sabahları şarkı söyle • Başkalarının duygularının gerçekliğini kabul et • Bir mutlu anılar kaynağı ol • Projeler için zaman ayır

Mayıs – Eğlenmek konusunda aksiyon al: Boş Vakitler • Daha fazla eğlence bul • Zevzekliğe zaman ayır • Alışılmışın dışına çık • Bir koleksiyon başlat

Haziran – Dostların için zaman yarat: Dostluk • Doğum günlerini hatırla • Cömert ol • Ortalıkta görün • Dedikodu yapma • Üç yeni arkadaş edin

Temmuz – Biraz mutluluk satın al: Para • Makul savurganlık yap • Gerekenleri al • İstiflemekten vazgeç • Bazı şeylerden vazgeç

Ağustos – Derin düşün: Sonsuzluk • Felaket anıları oku • Bir minnet defteri tut • Ruhani bir üstadı kendine örnek al

Eylül – Bir tutkun olsun: Kitaplar • Bir roman yaz • Zaman yarat • Sonuçları fazla önemseme • Yeni bir teknolojide ustalaş

Ekim – Dikkat et: Farkındalık • Meditasyon yap • Gerçek kuralları incele • Zihnini yeni biçimlerde düşünmeye zorla • Bir yiyecek günlüğü tut

Kasım – Halinden memnun ol: Yaklaşım • Yüksek sesle gül • Terbiyeli ol • Olumlu eleştirilerde bulun • Kendine sığınacak bir yer bul

Aralık – Mükemmellik için sıkı çalış: Mutluluk • Askeri kamp yaklaşımı ıle mükemmellik uygulaması!

 

Daha fazlasını yazmak istemiyorum. Henüz kitabı okumadıysanız alın ve okuyun. Bir kadının penceresinden yazıldığı için kadın okurlar daha çok sevecek. Her kitaptan olduğu gibi buradan da istediklerinizi çekin çıkarın ve kendi hayatınıza yansıtın.

Akşamları dışarı çıkmaktansa evde çocuklarla birlikte olup ders çalışmalarına eşlik etmek, sıkıcı olsa da belli aralıklarla dolapları ayıklamak, evi daha konforlu kılmak için uzun ve yorucu tadilat zamanları harcamak, tüm zorluklarına rağmen bir blog başlatmayı göze almak, okuma alanlarım değişse de hala kitapların çocukluğumdaki kadar iyi arkadaşlarım olması, konuklarıma ev yapımı ikramlar yapmak, vb. Bunlar da benim mutluluk projemin ilk aklıma gelen parçaları.

Kitabı bitirdiğimde ilk iş olarak yazarın çokca bahsettiği bloğuna tıkladım, resmi de vardı. Bana mutlu göründü, onu sevdim! Bugünlerde yeni kitabı ‘Mutluluk Projesi: Ev’ Türkçe olarak kitapçıların raflarında; yeni fikirler, yeni taktikler için heyecanla göz atmayı bekliyorum. Hatta bu yazıyı yazmayı bitirip post etmeden ‘Mutluluk Projesi: Ev’ bitti bile:-)

İşbirliği, Hırs ve Sorumluluk = Spelling Bee

Yoğun iş temposu içinde katılacağım eğitim aklıma gelince, bu hafta güzel bir hafta olacak diye düşündüm kendi kendime. Ama eğitim öncesi küçük bir ödev vardı yapmam gereken. Birlikte çalıştığım uluslararası vakfın değerlerini yansıtacak benim için özel olan bir objeyi seçip eğitim günü yanımda götürmem gerekiyordu. Daha birkaç günüm var derken eğitimden önceki akşam hala bu objeyi belirlemediğimi farkedince hafiften telaşlandım. Çalışma odama girip tüm odayı gözden geçirmeye başladım. Cargill’de çalışırken aldığım “Kalite Yöneticisi” plaketim, klasik model arabalardan oluşan küçük araba koleksiyonum, ikizler burcu sembollu zarf açacağım, bir gün scrab book yapar mıyım diye gittiğim tatil gezilerine dair sakladıklarım, vb. Hepsinin özel bir anlamı olsa da bunlardan birisiyle birlikte çalıştığım kurumun değerleri arasında bir ilişki kurmak çok mümkün görünmüyordu. Son zamanlarda okuduğum kitaplar yığınının en üstünde duran Eoin Colfer’in “Artemis Fowl and the Arctic Incident” isimli bilim kurgu kitabı gözüme çarptı. Bu kitap sıradan bir çoksatan bilim kurgu kitabından daha fazlasını ifade ediyordu benim için. Büyük kızım Selin’in okulundaki bir yarışmada kazandığı ödül kitaptı bu. Birdenbire geçen yıl bu kitap için Selin’le birlikte yaptıklarımız aklıma geldi.

Büyük kızımın okuduğu okulda, her yıl beş ve altıncı sınıf öğrencileri, İngilizce lisanını öğrenme sürecinin bir parçası olarak kendi yaş grubu içinde yapılan “Kelime Heceleme Yarışması”na katılırlar. “Spelling Bee Contest” olarak anılan bu yarışmada İngilizce öğretmenleri yıl ortasına kadar işlenen konular ve okunan kitaplardan 250-300 kelimelik bir liste hazırlar ve tüm öğrencilere bu listeyi yarışmadan bir hafta önce verirler. Öğrencilerin bir haftalık çalışma süresi sonunda önce her sınıf kendi içinde yarışır ve sınıf birincileri belirlenir. Daha sonra dört şubenin birincileri final gününde geniş bir seyirci kitlesi önünde sahnede yarışarak dönem birincisi belirlenir.

İki yıl önce ilk defa Selin beşinci sınıftayken yarışmadan iki gece önce listeyi gösterip çalışmasına destek olmamı istediğinde ona yarışmayı unutmasını ve olabildiğince çok kelimeyi tekrar etmesi için verilen bu fırsatı kullanmasını öğütlemiştim. Bundan tam bir yıl sonra Selin altıncı sınıftayken listeyi aldığı günün ilk akşamı bana geldi ve dedi ki “Anne bu yılki Spelling Bee Yarışması için daha düzenli çalışmak istiyorum.” Ona destek vermeden önce tam olarak beklentisini öğrenmek istedim. “Finale kalmak ve gerçekten iddialı bir şekilde yarışmak istiyor musun?”. Yanıtı evetti. Biraz şeytanın avukatlığını yapmak olsa da ona birlikte elimizden geleni yapsak bile hala finale kalamama ihtimali olduğunu söylemeden işe koyulmak çok adil gelmedi ve dedim ki “Selin, ebeveynlerinden birisinin ana lisanı İngilizce olup evlerinde İngilizce konuşan ya da lisana karşı doğal bir yatkınlığı olan başka çocuklar olabilir. Sen elinden gelen çalışmayı yapsan da finalde olamayabilirsin. Bu kadar zaman ayırıp istediğin sonuca ulaşamazsan bu seni üzer mi?”. Selin kararlıkla “Ben denemek istiyorum.” dedi.

Bir hafta boyunca, her akşam düzenli bir şekilde birlikte çalıştık. Önce ona tüm kelimeleri tek tek sorarak hecelemesini istedim, daha sonra tek tek yine tüm kelimelerin anlamlarını sordum. Anlamını bilmediği bir kelime zihninde kalmayacağı için, bilmediği kelimelerin hepsinin sözlükten anlamına baktı Selin. Onları zihninde ilişkilendirmek için her biri ile ilgili cümle kurdu. Daha sonra kelime listesini 20-25 kelimelik gruplara bölerek heceleme tekrarları yaptık. Sınıf-içi yarışma gününden önceki gece ise son tekrarlarımızı yapıp geç bir saate kalmadan çalışmayı bitirdik.

Ertesi gün, her ne kadar günün telaşıyla zaman hızlı geçse de, zihnimin bir kenarında hep Selin’in ne yaptığını düşündüm. Sonunda servisle dönerken arkadaşının telefonundan aradı. “Anne sınıfın birincisi oldum, finaldeyim!”. Kocaman bir mutluluk kapladı içimi o anda. İki üç gün sonra asıl final günü geldi çattı. Fakat o da ne tarihi yanlış hatırlayıp o sabah iptal edemeyeceğim bir toplantı koymuştum. Selin’i finalde seyretmeye gidemeyecektim! Selin’le son tekrarlarımızı yaparken dedim ki “Eğer kazanamazsan bile çok şey öğrendin, hem de birlikte çok eğlendik.”

Sabah Selin okula, babası ve ben işlerimize giderken yine heyecanlı bir bekleyiş başlamıştı. Öğlene doğru beklenen telefon geldiğinde heyecanla telefonu açtım. Selin altıncı sınıflar arasındaki İngilizce kelime heceleme yarışmasının birincisi olmuştu! O an o kadar yoğun duygular içindeydim ki adeta final anında oradaydım ve yarışmayı ben kazanmıştım:-) Aslında yarışmanın final anında ne olduğu değil o ana kadar yaşadıklarımız her şeyi özel kılandı. Biliyordum ki Selin kadar İngilizcesi ileri düzeyde olan birçok çocuk vardı o yarışmada ancak Selin kazanan olmuştu çünkü içinde bulunduğum organizasyonun da değerleri olan “işbirliğimiz” (collaboration), “hırsımız”(ambition) ve “üstlendiğimiz işe karşı duyduğumuz sorumluluk” (accountability) bir şampiyon yaratmıştı!

Sonuç ne olursa olsun kazanan biz olacaktık!

Çizgi Görsel: Google Images